22 Şubat 2016 Pazartesi

İyi bir ilişki, özgürlüğün kısıtlandığı yerde başlar

      Özgürlük bir çok konu içerisinde anlatılabilir. Bir kişinin evdeki özgürlüğünden bir milletin özgürlüğüne kadar. Benim burada anlatmaya çalıştığım özgürlük; insan ilişkisi içerisinde hem karşısındakiyle birlikte yaşamak isterken hem de özgür olmayı istemek.



İyi bir ilişki, özgürlüğün kısıtlandığı yerde başlar      Yakın tarihi ve anaerkil toplulukları saymazsak, tarihte çoğunlukla erkeklerin sözü hüküm sürmüştür. Bunun en büyük nedeni fiziki avantajlarıdır. Kadınlara karşı bunu kullanmalarıyla baskın olmuşlar ve kadınların söz hakkına sahip olmamalarını sağlamışlardır. Bunun etkisiyle ve erkekler bunu kullanmasa da süre gelen bir alışkanlıktan dolayı kadınlarda bunu fiziki bir baskı altında olmadan da çoğunlukla kabul etmişlerdir. Geçmişte kadın ve erkeğin keskin sayılacak çizgiler ile yaptıkları işlerin farklılığı da görülmektedir. Genel olarak savaşlara giden ve çalışan erkekler, erkek çocuk doğurmak ve ev işleri yapmak için kadınlar. Evleneceği adamı seçme hakkını bırakın evleneceği adamı evlendiği gün görmeleri ve az da olsa bu devirde bile yaşanan bir durum. Peki, bu durumlar içerisinde mutlu olan bir çift yok muydu tarihin sayfalarında? Elbette vardı. Kadını için her şeyi yapabilecek, mutlu etmek için uğraşan ve onu dinleyen bir erkek ve kocası için her şeyi yapabilecek, mutlu etmek için uğraşan ve onu dinleyen bir kadın vardı. Zamanımıza göre bu kadar ayrım yaşanan bir dönemde iki kişi bunu başarabilirken bugün neden sürekli anlaşamayan ve sürekli tartışan kişiler var? 
      Bence en büyük nedenlerinden biri özgürlük... Neden mi? O kadar çok kullanıyoruz ki özgürlük kelimesini, mutlak özgürlüğün her şey için ihtiyacımız olan bir kavram olduğuna inanıyoruz. Bu kavramın içerisinde bir ilişkiye nasıl başlanabilirse öyle başlıyoruz. Başkası için değişmiyoruz, değişmeye çalışmıyoruz, çünkü biz buyuz diyoruz ve bunlarla birlikte karşımızdakinin bizim için bir şeyler yapmasını bekliyoruz. İlk tanıştığınızda böyle miydi? Birbirinize söylediğiniz her şeye tamam demek oysa ne kolaydı. Özgürlüğünüzün kısıtlandığını düşünene kadar yada onsuz yapamam dediğiniz sürece her şeyi yapmak kolaydı. Yarını o kadar toz pembe görüyoruz ki; evlendikten sonrasında düşündüğümüz her hayalimiz pürüzsüz öyle değil mi? Birlikte izlenen güzel filmler, pazar sabahları yapılan kahvaltılar, o güzel sımsıkı sarılmalar... Ama bunlar yaşansa bile mutluluğunuza gölge düşürecek çok fazla olay yaşanacak. Bir gün gelecek karşınızdakinin hiç tanımadığınız biri olduğu düşüncesine kapılacaksınız.(yıllarca birbirinizi tanısanız bile) Özgürlük demiştik işte burada devreye girecek. Karşınızdakinin istediklerini yapmanız, karşınızdakinden bir şeyler istediğiniz için olacak. Çünkü eğer öyle olmazsa yaptığınız özgürlüğünüzü kısıtlar ve farkında olmasanız bile özgürlüğün sürekli empoze edildiği bu dünyada, sizin bilincinizde sürekli bunu isteyecektir ve bu tek taraflı olmayacaktır. Önceden verilen sözler birer birer yıkılacak, başta kaldıramadığınız şeyler zamanla doğal bir hal alacaktır. Eğer bir şekilde birlikte yaşamayı başarabilirseniz, olacak tek şey aynı evde ayrı iki yaşamın hayat sürmesi olacaktır. O yüzden çok önemsemeyin özgürlüğünüzü ve özgürlüğünüzü verebilecek biriyle olun ve size özgürlüğünü verebilecek. Belki çok kolay, belki de çok zor ama sadece yüreklerinizi birbirinize verdiğinizde mutlu olacağınız insanlarla aynı hayatı paylaşın. 

15 Şubat 2016 Pazartesi

Her erteleme, hayatından çalınan zamandır

-Bu yazı, yapmak istediğim ama sürekli ertelediğim bloğum için ilk paylaşımım ve bir öz eleştirimdir-



Ertelemek
        Hayatımızda yapacağımız bir çok şeyi erteleriz. Anlatmak istediğim yapmamız gereken işler değil, yapmayı istediğimiz, o hayallerini kurduğumuz, bizi geceleri düşünmekten yatağımızda uykusuz bırakan, bize özel olduğunu hissettiğimiz, özel olmasa bile başında bizim olduğumuz işler. İşte bu fikirlerimizin bir çoğunu sürekli erteler ve hatta geçmişimizde heyecan ile planladığımız halde bugün bu konuda kendimize bile inancımızın kalmadığını görürüz. Elbette, bu düşüncesini hayata geçiren,  başaran veya başaramayan insanlar var. Belki de bu yazıyı okuyan ve -Evet, ben fikirlerimi hayata geçirdim ve hayatımda şu noktadayım- diyenler vardır. Peki, başaramayanlar? Benim kendime sorduğum soru şu; başaramamak mı korkutmalı insanı, yoksa hiç başlamamak mı? Ben oyumu başlamamak lehine kullanmak istiyorum. Başaramayanların büyük bir kısmı, fikirlerini gerçekleştirdikleri için değil, fikirlerini gerçekleştirirken yaptıkları hatalardan dolayı pişmanlık duyarlar. Herkesin gerçekleştirmeyi istediği bir hayali vardır. Ofisinde masasında işlerini yaparken,  çocuğu acıktığı için ocağın başında yemeği ısıtırken, izlediği bir filmin etkisinde kalıp bu hayallerinin derinliklerine doğru yolculuk yaparken... Ama genellikle kısa sürer bu hayali, yani sadece hayal olarak kalır. Sonra kendini kandırmanın yollarına girer. Olması zor bir şey, o kadar bütçem yok olsa kesin yaparım, bunlara ayıracak vaktim yok, o kadar riski göze alamam.... Bitmek bilmeyen bahaneler ile kendisini tatmin eder. Ama hayallerini gerçekleştiren insanların büyük bir çoğunluğu bu riskleri göze almış ve bu mücadelenin içine atmıştır kendisini. Böyle insanlar vardır etrafınızda size o işe giriştikleri ilk günleri, ilk günkü heyecanlarıyla anlatırlar. Vermiş oldukları mücadeleleri, yaşadıkları maddi sıkıntıları, gece gündüz bitmek bilmeyen uğraşlarını...
     Eğer siz de gece yatağa girdiğinizde hayalini kurduğunuz ve yapmak istediğiniz bir düşünceye sahipseniz artık ertelemekten vazgeçin ve ilk adımı atın ama radikal olsun ki pes etmek isteseniz bile bu yoldan dönmenizi engelleyecek sebepleriniz olsun.
Bir gün bir yerde sizin başarınızı okumak dileğiyle.